25 Mayıs 2015 Pazartesi

KAYBETMEK ZOR DEĞİL AMA BU RAKİBE KAYBETMEK AĞRIMA GİDİYOR



Artık yazmakta bir sakınca görmüyorum Galatasaray bu sezonun şampiyonu olmak için sadece bu akşama kadar beklemesi yeterli olacak. Dün evinde Beşiktaşı yenerken aynı zamanda Fenerbahçe'nin Başakşehir motivasyonunu da yeniyordu. Bu akşam formda bir Başakşehir karşısında Fenerbahçe'nin kazanmasını beklemek bir fazla iyimserlik olur.
Maç önce büyük organizasyon olacak diye şişirilen koreografiyi göremediğimi söylemeliyim. Geçen senelerde yapılan Kadıköy yanıyor yada Commandante Terim temalı şovlar çok daha etkiliydi. Yoksa 4 tribüne kartonet dağıtmanın nesi çok özel gösteri oluyor anlamadım.
Maça başlayan 11'lerde Galatasaray klasik kadrosundan sadece Bruma yada Emre tercihinin yerini bu kez Hamit almıştı. Sağ kanat oyuncusu olmayan Hamit genellikle içeriye girerek Selçuk'un arkasını, Melo'nun önünü toparlamaya çalıştı. Beşiktaş ise gerek eksiklerden gerekse hocasının saçmalamasıyla ilginç bir kadro ile çıktı. Misal Olimpiyatta ki Liverpool maçlarında sol bekte etkili olan Opare o tarihten sonra yani Mart ayından bu yana bir daha ne o bölgede oynadı ne de düzenli forma giydi. Misal geçen hafta Serdar sakat yada cezalı değilken bile sağ bekte Opare oynuyordu. Ama ne olduysa bu hafta Sabri gibi arkasında açık vermeye en müsait sağ bekin önüne Opare'yi gördük. Herhalde büyük maçlarda ki büyük başarısı Bilic'i böyle hamleler yapmaya ikna etti.( Bilic'le bu sene 4 derbide 0 puan(yazıyla sıfır) ve 0 gol (sıfır gol))
Diğer yandan topla oynama yüzdesine bakarsanız Beşiktaş'ın daha iyi olduğunu düşünebilir ve ilizyona kapılabilirsiniz. Ancak topla oynama oranlarına rağmen yani Beşiktaş topla istediğini yapabilirken dahi pozisyon bulmada inanılmaz kısırdı. Maçın üzerinden yaklaşık 12 saatten fazla zaman geçti ve Beşiktaş'ın maçta aklımda tek pozisyonu Melo'nun hatasıyla araya giren Demba BA'nın çıkardığı top ve Sosa'nın çaprazdan etkisiz vuruşu. Yani koskoca maçta Beşiktaş topla oynamasına rağmen beceriden oldukça uzakta kaldı. Bunda Muslera'nın caydırıcılığını da unutmamak lazım. İyi zamanından Orlando D.Howard bu etkiyi yapardı. Vurduğu bloklar kadar blok vurur endişe ile oyuncular dış atışa yöneliyordu. Muslera da benzer etkiye ulaştı. Artık rakipler uzaktan şut çekmeye dahi çekinir oldu. İyice yaklaşayım derken de savunma araya  giriyor.
Savunmada düşünülen Atınç ise inanılmaz fiziği olan ancak ne yer tutmayı ne de müdahale zamanlamasını bilen genç bir isim. Yasin'in attığı golde öyle kolay çalım yiyor ki. Önü bir anda boşalan Yasin Fifa 99'da görebileceğiniz türden bir boşlukla kaleci ile karşı karşıya kalıyordu. Bir stoperin üstelik rakibi cepheden geliyorken yerini kaybetmek pahasına o hamleyi yapmaması lazımdı.
Biraz da şampiyon takıma bakalım. Başlıktan da anlaşılacağı üzere kaybetmek ile ilgili bir sıkıntım yok. Sonuçta bir takım kazanacak diğerleri hayal kırıklığı yaşacak buna itiraz yok. Ancak kaybettiğin rakibin daha iyi olmasını istiyor insan. Şöyle düşünün ki ligi şampiyonu takımın en iyi oyuncusu kalecisi oluyorsa bunda o takımın başarısı değil rakiplerin beceriksizlikleridir.
Ben ilk defa bir Anadolu takımına 4-0 mağlup olan bir takımın sezon sonunda şampiyon olduğuna şahit oluyorum. Prandelli kalsaydı bu tablonun oluşması mümkün değildi. O yüzden bu başarı da ki ilk payı Duygun YARSUVAT yönetimine veriyorum. Ardından bu takımı ayağa kaldıran moral yükleyen fazlalıkları temizleyen Hamza hoca gerek kenarda ki centilmen ve efendi görüntüsüyle gerekse taktik anlamda başarısıyla şampiyonlukta en az Muslera kadar pay sahibidir. Sonrasından ise futbolculara payları gösterdikleri performans oranında dağıtılır. İlk 5 yap derlerse . 1 Muslera, 2. Selçuk, 3. Burak, 4. Sneijder, 5. Yasin olur. Melo, Umut, Hakan Balta ve Chedjue'da başırılıdır. Ancak bu saydığım 5 isim kadar can alıcı değillerdi.
Dün ki maçta son maçlarda sıklıkla gördüğümüz bir Galatasaray vardı. Golü bulursa geriye yaslanan ve kolay kolay açık vermeyen, golü bulamazsa dakikalar ilerledikçe baskıyı artırmaya çalışan bir takım izliyoruz. Bu kez senaryo erken gol üzerinden kuruldu. Kapandı pozisyon vermedi ancak pozisyonda bulamadı. Beşiktaş'ın hocasının saçmaladığı dakikalarda ise Sneijder'in füzesiyle maçı aldı götürdü.
Son olarak hakemi yazmadan olmaz. Maç öncesinde atanması büyük hata olarak görünen ve baskı altında kalan Hüseyin GÖÇEK baskıda olmadığını dosta düşmana göstermek istercesine Galatasaray'ı ezdi desek yeridir. Ancak sonrasında hemen toparladı ve Burak'ın klasik atlamalarına Melo'nun çirkefliğine göz yumduğu anlar oldu. Ancak aklımda kalan en önemli pozisyon taç çizgisinde yaşandı bilimsel olarak aynı anda bir yardımcı hakemin hem ofsaytı hem de çizgiyi takip etmesi imkansızdır. Ancak hemen 2 metre yanında ki pozisyonda Beşiktaş atağında topun çıktığı net şekilde görülürken maraton önünde ki yardımcı nasıl görmemeyi başardı anlamadım. Yine de o pozisyonun ve devamında ki hakem hatalarının skoru etkilemediğini söylemek mümkün. Aslında hakem ile ilgili en güzel yorumu Metin TEKİN yapmış "Eğer Hüseyin GÖÇEK'İ tanıyorsanız bundan daha iyi bir yönetim bekleyemezsiniz."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder