3 Ağustos 2017 Perşembe

KOVULDU

         Futbolcuların birbirine milli takım kampında silah çekmesine, prim mevzusundan tatsızlık çıkmasına, takımın kaptanının aynı uçakta birisine saldırırken kendisine edilen küfürlere engel olamayan, kendisine yapılan “uygunsuz davete icabet eden”. Mekân basan, basmaya çalıştığı mekândan saksıların arasından kaçan, milli takım antrenörü nihayet kovuldu.
       Tarihinde ilk kez 24 takımla oynanan Avrupa şampiyonasına sidik zoruyla son dakikada gruptan çıkmayı zaten garantilemiş İzlanda’yı yenerek gidebilen Milli takımda akla hayale gelmeyecek primler dağıtıldı. Düşünün ki o İzlanda çeyrek finalde ev sahibine kaybederken biz gruptan ( hani şu üçüncü olanların dahi gruptan çıkabildiği gruplardan bahsediyorum) çıkamamıştık. Bu büyük! başarıya karşılık tarihinde ilk kez Avrupa şampiyonu olan Portekiz dahi bizim takım kadar prim dağıtmamıştı.
      Ortada gram başarı yok. Oynanan futbol içler acısı. Takımda arkadaşlık, birlik olma duygularının zerresi yok. Buna karşın takımı seçerken yapılan keyfi uygulamalar var. Buna karşın basına, rakibe karşı yapılan atarlı, giderli konuşmalar var. Önümüzde Dünya kupası elemeleri var. Grupta ki durumumuz önümüzde yapacağımız Ukrayna deplasmanı ve içeride ki Hırvatistan maçlarıyla belli olacak. Altın dönem denir mi bilmiyorum ama Enes ÜNAL, Emre MOR, Cengiz ÜNDER, Hakan ÇALHANOĞLU, Çağlar SÖĞÜNCÜ gibi isimler çok güzel bir dönemi işaret ediyor. Bu kadronun bir “KIRO”nun elinde ziyan olmayacağını bilmek bile umutlanmama yetiyor. Son maçlarda Volkan ŞEN’E forma vererek zerre futbol bilgisi olmadığını gördüğüm TERİM’İN gitmesine sevinmedim desem yalan olur.
      Yerine gelen Lucescu ismi de çok kötü değil. Denizli’nin fırsat kolladığı, internet romantikleri tarafında Yılmaz VURAL isminin dillendirildiği ortamda artık kulüp çalıştırmak istemediği bilinen Lucescu ismi fena sayılmaz. Futbol bilgisinin tartışılmayacağı, kadroyu seçerken tek kriterinin futbol performansı olacağı bir isim. Zaten bir milli takım hocasından ne beklersin ki adil bir kadro seçimi, ne oynadığını bilen bir futbol takımı ve sahada elde edilen başarılar. Ben bu oluşumdan umutluyum tüpçü inşallah bir kez daha batırmaz.
        Son olarak Terim’in aldığı paranın yada alacağı tazminatın konu edilmesini mantıklı bulmuyorum. Rakamlar ne  kadar büyük olursa olsun bu rakamların altına imza atıldıysa bu rakamı istemek hakkıdır. Uğur MELEKE gibi her gün köşesinde bu parayı bir yere bağışlasın veya verilmesin gibi anlamsız yazılar yazmak taciz etmekten başka bir şey değildir

21 Temmuz 2017 Cuma

TEMMUZDA VEDA YAKIŞMADI


        Her sene aynı hayalleri kuruyoruz. Ülke puanı açısından Avrupa’da alınacak her galibiyet çok değerli. Şampiyonlar liginde 2 takım olmasa da Avrupa liginde en azından 4 takımla temsil edilmek önemli diye. Ama geçen sene Başakşehir bu sene de Galatasaray bu keyfi elimizden alıyor.
      Kabul ediyorum ilk maçta gitmişti bu tur. Ama herkesin aklında Galatasaray taraftarı olsun olmasın bu maçı alırız da tur için yeter mi sorusu vardı. Maçın ilk yarısını izledim ve Galatasaray’ın istek yönünden mücadele yönünden hiçbir eksiğinin olmadığını gördüm. Hatta bu istek gereksiz sertliklere dahi sebep olacak seviyedeydi. Bu kadar istekli Galatasaray koskoca 30 dakikada ne yaptı dersek cevap hiçbir şey olur. Oyunu Tolga ve Selçuk ile kurmaya çalışan Galatasaray, Fenerbahçe benzeri bir yetenek fakirliğinden müzdarip oluyordu. Bu sebeple alınan Belhanda ise yakın markaj altında topla buluşma sayısında çok gerilerde kalıyordu. 2 senedir top dağıtmakta ikinci lig topçusuna dönen skor bulmaktan uzak Selçuk haklı olarak taraftarın en çok tepki gösterdiği isim oluyor. Bunda şüphesiz Tudor’un yanlış tercihlerinin de katkısı var. Maça Rodrigues yerine Sinan ile başlaması bence hataydı. Skor bulmak zorunda olduğun bir maçta, oyunu karşı sahaya yıkman gereken bir maçta bu denli çok top kaybı yapan Sinan yedek olmalıydı. Gerçi rakip o kadar zayıftı ki kim oynarsa oynasın bu takımı elemen gerekiyordu.
      Gençlerbirliğin’de oynarken hocasına taktik verecek kadar bilgili! Ahmet ÇALIK’IN yaptığı akıl almaz hata hem turun kaybedilmesine hem de Muslera’nın atılmasına sebep olacaktı ki penaltı pozisyonunda hakem sarı kart vermeyi unuttu. Sonrasında attığı golün hiçbir kıymetinin olmadığını da belirtmek lazım. Turu alan almıştı bile.
     Maçtan sonra ki basın toplantısında atarlı atarlı konuşan, takımın çok iyi mücadele ettiğini anlatan Tudor’un ömrünün çok uzun olmayacağını ön görmek için müneccim olmaya gerek yok. Ama bu süre ne kadar uzarsa işler o kadar kötüye gider. Geçen sene Pereirea’yı göndermekte çekingen davranan Fenerbahçe’nin ne kadar geç kaldığını anlaması uzun sürmedi. İlk 3 lig maçında 1 puan alabilmişti. Benzer bir durum olmaması için Galatasaray yönetiminin daha akıllı olması lazım ama anlaşılan bu kararı alabilecek yönetim aklı mevcut değil.
           Son olarak rakip takımın liginin erken başladığı goy goyunu bir kenara bırakırsak 12 numaralı Ken SEMA isimli 23 yaşında ki siyahi futbolcuyu beğendim. Çok sürmez yakında Türkiye’de bir Anadolu takımında izleriz sanki.

13 Temmuz 2017 Perşembe

GİDENİN YERİ ELBET DOLAR DA BU NE KADAR SÜRER?



Avrupa’da şampiyon olan kadronun doğal olarak NBA’İN dikkatini çekeceğini tahmin edersiniz. Hatta oyuncularn sözleşmesinde buna yönelik madde varsa yapacak hiçbir şeyiniz yok demektir. Sezon henüz bitmeden Sacramento’nun genel menajeri Divac tarafından Bogdan’ın istendiğini zaten biliyorduk. Avrupa’da en baba kulüpte dahi 3 milyon kazanamayacak olana da yıllık 10 milyon teklif edersen gitmemesini beklemek iyimserlikten öte saflık olur. Bogdan’da haklı olarak 2 gün önce resmen açıklanarak Sacramento kadrosuna eklendi. Takımın kadrosuna bakınca onun pozisyonunda kısmen ona yer açılmış ve gelişimi ve uyumu için uygun ortam hazırlanmıştı. Hem Bogdan için hem Sacramento için her şey doğru gözüyor bize de sabah kalktığımız da NBA ile ilgili en iyi skor uygulaması olan NBA SCHEDULE’ E bakarken Boxscore da kaç attığına bakmak kalıyor.

Peki böyle doğru hamleden sonra duruma gönül verdiğimiz takım açısından bakarsak gitmesi kuvvetle muhtemel bir ismin ardından aynı oranda benzer bir katkı alabileceğin isimleri bulmak zor değil. Ya 3 sene evvel ki Partizan’dan alınan Bogdan hamlesi gibi büyümek isteyen NBA hayali kuran bir genç bulunacak ve büyütülecek. Ya da kariyer planlamasını Avrupa üzerinden yapan belki NBA’e gidip dönmüş De Colo benzeri bir isim bulunacak ki bu daha maliyetli ama daha garanti bir yol. Ama bu isimlerden çok olmadığını da kabul etmek lazım (De Colo, Lull veya Shved).
          Bu kadar uzun girişten sonra gelelim yazının ana konusuna bugün önce Yunan medyasına düşen (Nedense onlara düştü bu haber ilk olarak, herhalde Avrupa’da ki doğrudan rakiplerini yakından takip ettiklerindendir.) Ekpe UDOH NBA’DEN beklediği teklifi almış ve Utah ile 2 yıllık anlaşma imzalamış. Bogdan’a baktığımız gibi bu transfere de bakalım. Öncelikle Utah bu dönemde takımın en önemli ismi Guard pozisyonunda oynayan Gordon HAYWARD’I Boston’a kaptırdıktan sonra henüz yerini doldurmadı. Geçen sene 5.sıradan Play off yapan takımın bu sene play off a kapağı atabilirse başarılı kabul edileceği sezon olacak. Yani Udoh’un gittiği takım çok iyi durumda değil. Peki Udoh o kadar da iyi olmayan takımda ne kadar süre alabilir ona bakalım. Takımın şu anda en önemli oyuncusu 5 numarada oynayan yani Ekpe’nin tam da pozisyonunda oynayan Fransız uzun Rudy GOBERT. Geçen sene  all star seviyesinde katkı veren 25 yaşında takımın tek tutunacak dalı durumda. Ekpe’nin en iyi ihtimalle kenardan gelip 8-10 dk aralığında bir süre alması bekleniyor. Ekonomik olarak bakarsak da 30 yaşında ki Ekpe’ye Utah 2 yıl için 6.5 milyon dolar teklif etmiş. Yıllık 3 milyona gelir ki yanlış yazmıyorsa Ekpe Fenerbahçe’den yıllık 2,6 kazanıyor. Yani arada Bogdan’ın ki kadar dramatik bir fark yok. Avrupa’da kral iken NBA’DE 10 dakika süre almak bu kadar cazibeli demek ki.

 
 Son olarak Fenerbahçe açısından değerlendireceksek, sözün kısası Ekpe gibi bir isim Avrupa’da yok. Ona en yakın isim Vesely ki o da hücumda Ekpe’den daha kısıtlı. Geçen sene de ayrılması gündeme gelen Ekpe’nin alternatifi Real Madrid’de oynayan Ayon’du. Normal sezonu ilk sırada tamamlayan Real’de iyi katkı verse de Ekpe’nin karşında paspas olduğunu unutmadık. Bakalım henüz resmi olarak açıklanmadı ama 15 temmuza kadar NBA çıkış hakkı olan Udoh bakalım ne karar verecek ve sonrasında Fenerbahçe Doğuş buna nasıl önlem alacak. Aynı tehlikenin Vesely için de geçerli olduğunu unutmayalım.

5 Temmuz 2017 Çarşamba

PEPE BEŞİKTAŞ’A NE VERİR



Bu kadar göz önünde bir isimle anlaşınca haliyle herkesin söyleyecek bir şeyleri oluyor. Real Madrid gibi futbolun her anlamda zirvesi noktası olan bir takımda 10 sene boyunca oynamak zaten yeterince bir referans o yüzden futbolculuğu konusunda sanırım kimsenin itirazı yok. Fizik olarak Servet ÇETİN’İ anımsatıyor süratli değil ama çabuk, uzun bacakları sayesinde hızlı oyunculara karşı kolay kolay geçilmiyor. Tekniği hiç de fena değil. Sertlik konusunda ise kendisi bir referans noktasıdır. Zamanında Lugano ile Zago ile Melo ile benzerlikler gösterecektir. Kendi taraftarları tarafından sevildiği kadar rakip taraftarlar için tepki noktası olacaktır. Yaşı ile de ilgili de bu sene sorun olacağını sanmıyorum. 34 yaşında ama fizik olarak çok iyi durumda. Yapı olarak da kendini salmaya meyilli bir fizik de değil. Misal RVP gibi olacağını sanmıyorum. Bu kadar iyi yanlarından sonra benim için bu transferi büyük soru işareti olarak görme sebeplerine geleyim.
Pepe Portekizli olmasıyla muhtemelen yanında oynayacak Marcelo yada solunda oynayacak Adriano ile dil sorunu yaşamayacaktır. Zaten arkadaş canlısı bir tip gibi duruyor anlaşması, uyum sağlaması zor olmayacaktır. Sorun şu ki alacağı 5 milyona yakın yıllık ücret Marcelo gibi 1.7 ye oynayan ve Lyon’dan gelen teklifi reddettiğiniz oyuncuyu rahatsız etmesi sürpriz olmaz. Geçen sene 1.5 a oynayan Talisca’nın 3.5 aldığını öğrendiği Abubakar’ın ücretini bu sene talep etmesi gibi bir sorun yaşanabilir.
Diğer yandan 2012 ve 2013 yıllarında şampiyon olan ve Beşiktaş ile benzer bir hava yakalayan Galatasaray devre arasında Sneijder ve Drogba transferleri ile iyi giden bir düzene çomak sokmuştu. O sene gelen şampiyonluktan sonra Yanal’lı Fenerbahçe’ye bir şampiyonluk hediye edilmişti. Ardında gelen yüksek rakamlı iç sözleşmeler (Selçuk, Melo, Muslera, Burak vb.) takımın Avrupa’dan men cezası almasına kadar giden bir yola kapı açmıştı. Benzer şekilde Pepe’ye Talisca’ya, G.Gönül’e, Caner’e hatta ileride belki Oğuzhan’a verilmesi muhtemel yüksek sözleşmenin sebebi olur mu? Yine o dönemde yapılan transferlerin mevkilerine bakıldığında taraftarı tribüne çekebilecek isimler olduğunu görebiliriz. Ancak Pepe’nin ne maç kazandıracak bir isim ne de bu maliyetini çıkarabilecek bir transfer yapabilir bu yaştan sonra. Kaldı ki son anda maliyetinin hiç önemli olmadığı PSG’nin bu transferden vazgeçmesi kafamda ki soru işaretlerini artırıyor.
Son olarak da zaman zaman oyun dışı sertliklere başvuran Pepe’nin cezalı duruma düşme sorunu olabilir diyecektim ancak İspanya’da Real Madrid korumasında 229 İspanya ligi maçında sadece 3 kırmızı kart (sadece 1 tane doğrudan kırmızı) görmesi ve burada da benzer bir BJK ve Federasyon korumasında olacağından çok fazla kart göreceğini sanmıyorum.
Pepe Beşiktaş’a hayırlı olsun ama benim için bu transfer çok büyük bir başarı değil.

1 Haziran 2017 Perşembe

FENERBAHÇE’M AVRUPA ŞAMPİYONU FİNAL FOUR HİKÂYESİ

      Final maçından önce az da olsa üçüncülük maçından bahsetmek istiyorum. Maçtan önce Caroll ve benzer oyuncularında dediği gibi ne bir madalya ne bir öncelik ne de çok büyük bir para ödülü farkı var. (üçüncü 300 bin, dördüncü 200 bin Euro alacaktı)
       Nitekim maç hazırlık maçı kıvamında başladı. Cska zaten daha iyi olan takımdı ancak Real maça hiç gelmemişti neredeyse. Her iki takımda kadroda ki bütün oyuncularına süre vererek bitirdi ki Real seneye olmayacak oyuncularına jübile ortamı sağladı. Maçı 10 sayı farkında götüren Cska maçı da 16 sayı fark ile kazandı. Geçen senelerde taraftarın küfürlerine mazhar olan Nocioni bu kez belki de son Avrupa maçında bu küfürleri duyarak veda etmiş oldu.
        Final maçı için harika bir atmosfer vardı. Salonun yüzde 70’inde Fenerbahçe taraftarları varken bir pota arkasında da Yunanlar yer aldı. Maça Fenerbahçe aynısı daha önce de gördüğümüz bir şekilde hava atışında topu Ekpe’ye çelen Vesely’nin koşarak Ekpe’nin pasında topu smaçlamasıyla başladık. Final maçlarında tedirgin halleriyle bilinen Türk takımlarının aksine bu başlangıç taraftarı inanılmaz havaya soktu. Yarı finalde dış atışı riske edilen Kalinic’in bu kez finalde de benzer bir taktikle risk edildiğini gördük ancak yarı finalde ki 2/5 üçlük atışın aksine bu kez 4/6 ile üçlük atarak bu riski fazlasıyla cezalandırarak üstüne maçı 17 sayı 5 ribaunt 5 asist gibi harika seviyede katkı verdi. Özellikle maçın başında attığı 3te3 isabet oyunun açılmasını sağladı. İlk çeyrekte saha içi isabet bulmakta zorlanan Oly. Serbest atışa çizgisinden bulduğu sayılarla farkın açılmasını engelledi.
              İkinci periyot 5 sayı ile başlayan Oly. Farkı 4 sayıya indirdi. Ardından bu kez sekiz sayılık seri bulan Fenerbahçe farkı tekrar çift haneleri çıkarırken kenardan gelenler topa yaptığı baskı ile savunmanın aksamamasını sağladı. Periyot sonu ise karşılıklı basketlerle geçilirken son topta topu havaya atan Spanoulis’in topunu çelmek yerine Birch’e asist yapan Nunnaly moral bozukluğuyla gitmemize sebep oldu. 39-34
               İkinci yarıya yüksek yüzdeli başlayan Fenerbahçe Boby ve Udoh’un sayılarıyla farkı 10 sayıya çıkarırken sakız misali bir türlü kurtulamadığımız Oly üst üste iki üçlük ile farkı yine 4 sayıya indirdi. Ancak bu geri dönüş onlar için son hayat belirtisi olacaktı. Önce faul çizgisinden sayılarla arayı açan Fenerbahçe, maçın durgun ismi Datome’nin 5 sayısı ile farkı 14’e kadar çıkararak maçı bir bakıma bitirme noktasına getirdi.
               Dış atışlarla istediğini bulamayan Olym. Spanoulis’in 2/12’de kaldığı maçta topu içeriye indirmek istedi. Orda da onları bekleyen Ekpe ve Vesely’nin bloklarından kurtulamayarak. Skor bulmayı bir kenara bırakın topu potaya bile atamadan geri döndüler. Savunma bu kadar harika işlerken Datome ve Antic’in üçlükleri ile farkı 18 sayıya çıkardı. Açıkçası bitime 7 dakikadan fazla vardı fark 20’ye dayandı ancak hala acaba geri gelirler mi endişesi vardı. Ama 5 dakika kala Bogdanovic’in üçlüğü ile fark 20 olunca şampiyonluk kutlamaları başlamıştı. Sakallı hiç ritim bulamadan 9 sayıda, Printezis’in 7 sayıda kaldığı maçta Fenerbahçe alnının akıyla baştan sona önde oynadığı maçla çok hak ettiği şampiyonluğu kazandı.
              Final four’un en değerli oyuncusu Ekpe seçilirken bence en az onun kadar hak eden bir diğer isimde Nikola Kalinic’ti.
           3 senedir bu seviyelerde oynayan final kaybetmesine rağmen yılmayan, küsmeyen Fenerbahçe çok büyük bir başarı sağlayarak 2017 senesinde Avrupa’nın en büyüğü olmayı başardı. Hayal edilen başarı yakalanınca insan bir tuhaf hissediyor.
          Biz Avrupa Şampiyonuyuz. Bir sene bu gerçek değişmeyecek. Seneye yine şampiyon olmak için yine Final Four’da olacağız. Takımda ki arkadaşlık her top için kendini yere atmaktan çekinmeyen arkadaşlarının açıklarını kapatmak için an kollayan bu takımın kolay kolay yıkılmayacağını görmemiz bize daha şimdiden bunu söyletiyor.
           Bu arada maçtan önce twitter’da neredeyse bütün belediyeleri örgütleyerek final maçının dev ekranlarda hep beraber izlenmesini sağlayan Fenerbahçe taraftarı büyük bir iş başarmıştır. Kim bilir belki bu maçı o dev ekrandan izleyen çocuklar gelecekte bu takımın formasını giyer.