24 Nisan 2014 Perşembe

YARI FİNAL İLK MAÇLARI



İki gün iki üst düzey maç izledikten, üstelik kendi ligimizin kalitesizliğinden bu kadar yakındıktan sonra bu iki maç için bir şeyler yazmamak olmazdı. Salı gününe dönecek olursak
Atletico Madrid - Chelsea
Maç öncesi beklentim Chelsea'nin gerek Galatasaray gerekse PSG deplasmanlarında ki kötü oyunu sonucu A.Madrid'in tek farklı da olsa galibiyetiydi. Ancak maç öncesi Chelsea'nin kadrosunu görünce Mourinho'ya olan bütün saygımı yitirdim. Toplamda 9 tane savunma odaklı oyuncuyla sahaya çıkan Mourinho takımı tamamen gol yememek için sahaya çıkarmıştı. Kalede Cehc, defans dörtlüsü Azpili, Cahill, Tery, A.Cole orta sahada savunmacı Lampard, Obi Mikel, D.Luiz (Aslında stoper) ve azıcık iki yönlü sayılabilecek Willian önlerinde ise koşucu Torres. Bu kadro ile bir takımın gol atması için Torres mucizesi lazım ve yahut duran topta bir şans golü. Tüm bunlarda olmayınca Chelsea sanki ilk maçta yakaladığı şansı kullanmaya çalışan küçük takım gibi sadece savunma yaptı. Şampiyonlar ligi yarı finalinde bu denli bir savunma anlayışı içinde olmak oyunun bütün zevkini öldürdü.
İnter'deyken Barça'ya karşı da buna benzer bir savunma takımı kurmuştu ancak o maçtan önce 3-1'lik bir avantajı vardı ve onu korumaya çalışıyordu. Ama bu kez sadece avantaj yakalamak için savunma yapmak şık olmadı.
Atletico'ya gelince takım sakatlıklar sebebiyle ideal kadrosuyla çıkmamıştı ancak rakip bu kadar savunma takımı olunca ister istemez oyun Chelsea yarı sahasında oynandı. Simeone belki iyi gününde olmayan Tery ve Cahill'in savunmasında kaybolan D.Costa'nın yanına D.Villa'yı daha erken yollayabilirdi ancak yiyebileceği olası bir golden endişe etmiş olsa gerek.
Bizim açımızdan ise Arda'nın Diego'nun yerine girdiği andan itibaren oynanan daha tehditkar oyun, Barça maçının iyilerinden Diego maça Costa'nın yanında ikili olarak başladı ancak daha fazla şut atması gerekirken o bir adım daha geriye çıkarak oyunu yönlendirmek istedi. Yada kalabalık defans hattından kaçarak nefes almaya çalıştı. Arda ise oyuna girdiğinden itibaren Raul Garcia'yı Costa'nın yanına yollayarak sağ tarafa yakın oynadı. Fena da oynamadı hani. Maçın doğru düzgün tek pozisyonunda D.Costa müsait durumda kafayı kalecinin kucağına değil de köşeye vurabilse az da olsa avantajı Madrid'e getirecekti.
Bu eşleşmenin galibi kim olursa olsun anti futbol anlayışı ile oynayan Mourinho'ya karşı daha görsellik barındıran Simeone'nin oyunu tercih ederim.
Rövanş için şimdiden ne söylesek boş ancak öngörüm daha önce Londra'ya avantajla giden takımlar hüsranla döndü ancak Madrid bu kez skor korumak için çıkmayacak bu onlara az da olsa bir avantaj sağlayabilir çeyrek finalde skor korumak için çıkan PSG'nin ne hallere düştüğünü hatırlarsınız.
Real Madrid - Bayern Münih
Salı günü beklentiler bu kadar boş çıkınca bu sefer daha büyük beklenti Çarşamba gününe kaydı. İki futbol oynamaya çalışan takımın maçında bu kez dominant olan deplasman takımı Bayern'di. Guardiola Barça günlerinden alışkın olsa gerek takımını önde kurdu. İlk 10 dakika Madrid'i hiç çıkarmadı. 18. Dakikada ise Bayern gole en çok yaklaştığı anda ise golü kalesinde gördü.
Münih'in atağında kendini kaleye siper eden Pepe seken topu alan Xabi hızlı atağı başlatan İsco Ronaldo'nun güzel pasına hareketlenen Coentrao ve Coentrao'nun harika pasını boş kaleye gönderen Benzema ile kontra atak dersi verdi resmen. Devrenin devamında da buna benzer 2 pozisyon daha oldu. Ronaldo çok daha müsait pozisyonda kaleyi bulamadı ve Di Maria çaprazdan topu tavana asmak isterken tribüne gönderdi. Münih için ise o kadar baskılı oynamasına karşın sadece maçın sonunda Götze ile müsait durumda topu Casillas'a nişanladı.
Topa sahip olmada Münih maç boyunca %65'lerde olmasına karşın aradığı müsait pozisyonlara ulaşamadı. Bunda şüphesiz sağ tarafta Robben'in sağladığı katkının yarısını bile gösteremeyen Ribery'nin durgunluğunun payı büyüktü. Robben'i gördük ki bu seviyede bile ne kadar etkili olabiliyor ancak Ribery için açık alan olmadığında bu kadar sıradanlaşması ilginç. Sonunda Guardiola'da dayanamadı ve yerine Götze'yi oyuna sürdü. Dünyanın en iyi sağ bek listesine ilk 3'ten en iyi sol bek listesine ise ilk 5 içinde yer alabilecek kadar yetenekli P.Lahm'ı ön libero olarak oynatan Guardiola'nın yanlış tercih yaptığını anlayıp oyuna Martinez'i sürerken Rafinha'yı alıp Lahm'ı sağ beke çekmesi geç ama doğru bir hamle oldu.
Madrid'te Carvajal'in iyi Di Maria'nın tehditkar oyunu seyirlikti, Modric ise başka bir seviyede oynuyor. Tottenham'da oynarken 10 numara pozisyonunda oynarken Madrid'e gelince bir adım daha geriye gidip daha komple bir oyuncuya dönüştü. Bu sezonun yıldızlarından birisi oldu bile.
İkinci maç için ise bence avantaj hala Münih'te evinde bu kez kazanacaktır. Ancak tur için yeterli olur mu? Bakalım görelim. Bu kez Ntv yayınlayacak Chelsea maçını ise Türksat'tan izlemeye çalışacağız. Arapça spiker çok kafa yoruyor ama hiç yoktan iyidir.
Bugün Uefa yarı finalleri var. Benfica Juve eşleşmesinde favorim ev sahibi ancak Sevilla - Valencia maçıyla ilgili aklımda hiç bir şey yok sadece Sevilla'nın evinde daha coşkulu oynadığı aklımda kalmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder