7 Nisan 2014 Pazartesi

DERBİDEN NOTLAR



 Öncelikle derbiyi kazanan Galatasaray'ı tebrik etmekle başlayayım. Çok güzel bir golle kazandılar. Golün güzelliğine ayrıca değinmek lazım. Selçuk'un çok güzel pası, Melo'nun çok akıllıca Snejder'e indirmesi ve Snejder'in topun gelişine harika bir yarım voleyle topu köşeye göndermesi gerçekten güzel bir goldü.
Maçın geri kalanı ise kocaman bir çöpten ibaretti. Drogba'nın direkten dönen topu ve Burak'ın 2 metreden kaleciye nişanladığı top dışında futbol anlamında hiçbir şey olmadı. Emre'nin yaşı 33 olmuş hala çocuk gibi tahrik oluyor. Futbol konusunda ki mahareti beynini kullanmakta olmayınca takımına ihanet eden kişisel sinirini taraftarlarının hevesinden daha değerli gören bir çocuk ama öyle sevimli yaramaz bir çocuk değil. Bildiğin pis bir çocuk. Hem beyin olarak hem de karakter olarak çocuk.
Melo ise başka bir kültürden başka bir milletten o yüzden onu bu kadar kolay tanımlamak, analiz etmek mümkün değil. Ama sahada gördükleri anlatmaya çalışırsam Melo için içinde küfür geçmeyen bir cümle kuramam o yüzden boş veriyorum.
Maçın hakemine gelince bazı yazarlar gibi yabancı bir hakem yönetseydi şöyle olurdu böyle olurdu diye düşünmüyorum. Cüneyt ÇAKIR veya Fırat AYDINUS'un yönetiminde olsaydı Melo'yu da Emre'yi de atar ve maçı rahatlatırdı. Ancak Bülent YILDIRIM ne yazık ki o meziyetlerden çok yoksun bir karakter. Maçın sonlarında Melo'yu atması ise komediden öteydi. Maçı adaletle yönetme derdinde değil de polis gibi sadece idare etmeye çalıştıkları sürece hakemlerimizden bir cacık olmaz. Bu Kadıköy'de penaltı uyduran hakemler içinde geçerli Arena'da pisliklere göz yumanlar içinde.
Galatasaray açısından sevindiğim bir başka konuda Snejder'in maç içinde ki taşkınlıkları oldu. Normalde sakinliğiyle hatta umursamaza yakın tavırlarıyla bildiğimiz Snejder dün ki maçta taraftarına şirin gözükmek için karakterinin dışına çıkacak kadar kavgacıydı. Gökhan'la atıştı, Volkan'la dalaştı yani takımda kalmak istediğini gösterdi.
Fenerbahçe için maçın kötülerini yazsak sayfalar yetmez. En istikrarlı katkıyı veren Mehmet TOPAL bile her zaman ki görüntüsünden çok uzaktaydı. Sow maçta hemen hemen hiç yoktu. Emenike sadece itiş kakış içinde oldu kaliteden çok ama çok yoksundu. Emre zaten malum, Caner çok silik ve isabetsiz, Alves futbol dışı işlerle meşgul olduğunda katkı vermekten uzak, Bekir Egemen'i mumla aratır halde ve Gökhan iyi gününde değildi.
Galatasaray uzun süre 10 kişi oynayan rakibi karşısında bile geçen seneler ki kadar hücumda etkin değildi. Hatta duran toplarda ve Semih'in hiç baskı yokken yaptığı anlamsız top kayıplarında beraberlik golünü bile yiyebilirdi. Takımın o seviyelerden bu kadar zor gol atan bir takıma dönüşmesi işlerin yolunda gitmediğinin en büyük göstergesi.
Selçuk olayında ise Mancini maç boyunca uğraştığı takımın bence en önemli oyuncusunu delirtmeyi başardı. Bir pozisyonda soldan Telles veya Sneijder'e niye pas atmadığını sorgulayacak kadar ileri dahi gitti. Selçuk akıllı bir oyuncu ama Mancini ile anlaşamadığını anlamak o kadar da zor değil. Takımın kanalında hocayla aramda sorun yok diye gereksiz bir beyanat vermeye gerek yok, çünkü kimse yemiyor. Sahayı o şekilde terk edişi de sakatlıktan çok daha şeyi anlatıyor. Terim ile arasından su sızmayan Selçuk aynı desteği Mancini'den göremeyince önce moral olarak sonra ise oyun olarak çöktü.
Bu maç ne getirir ne götürür. Cezalılara bakarsak Emenike, Gökhan Gönül, Emre, Mehmet Topal, ve Alves cezalı haftaya önemli bir Antalya maçı var. Küme düşme hattında ki Antalya son barutunu kullanıyor. Şampiyonluk hala bir el uzatma mesafesinde ama iki maç üst üste puan kaybını ve sonrasında ki Beşiktaş maçını tolere etmek kolay olmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder