Gerek Fenerbahçe'nin
Kasımpaşa deplasmanında gerekse Galatasaray'ın evinde Rize'yi ağırladığı
karşılaşmalarda rakip takımlar daha dirençli bir maç bekliyordu ancak rakipler
o kadar tırt çıktı ki puan kaybı bekleyenlerin hevesi kursaklarında kaldı.
Cumartesiye dönersek
Fenerbahçe hücumda Sow ve orta sahada Emre ve Topal'ın yokluğunda büyük sıkıntı
çekecek gibiydi. Sow neyse Emre olmasa da olurdu da Topal'ın yokluğu beni ciddi
şekilde düşündürüyordu. Yedek olarak
kariyer yapan Selçuk takım içinde arkadaşlığı ile yer etmişti ancak taraftarlar
gözünde ise zamansız bir bombadan farksızdı. Ne zaman hata yapar ne zaman
takımı yakar kestirmek zordu. Rakip ise bu sezon evinde mağlubiyeti olmayan
Kasımpaşa'ydı. Ancak ligimizde takımıyla en uzun süredir çalışan isim olan Şota
en çok soru işareti barındıran isim olmaya da devam ediyordu. Takımı
potansiyeline çıkaramayan Gürcü hoca sempatik ama işinde mahir değil.
Maça hızlı başlayan
Fenerbahçe oldu ki. Ersun YANAL dönemi olsa ilk 10 dakikada kazanılan duran
toplardan en az 2 gol bulunurdu. Ancak İsmail KARTAL'I idari olarak değil de
teknik anlamda eleştireceksem bu kesinlikle duran toplarda ki verimsizlikten
başlardı. Takımda duran topu kullanacak kişinin hala belirlenmemiş olması
anlaşılır gibi değil. Dün de ilk yarının bütün maçlarında olduğu gibi Caner,
Diego arasında paylaşıldı hatta ilk yarıda Meireles'in dahi kullandığını
görmüştük. Benim ilk tercihim Diego olur o sahada değilse Caner atmalı.
Golü bulana kadar
takımın sürekli bu tempoda oynayamayacağından korkuyordum. İyi oynarken bu
performansın meyvesini yemek anlamında golün gelmesi önemliydi. Kuyt'ın enfes
ayak içi bu sorunu da ortadan kaldırdı ki. Kendisinin artık yaşlandığı ve
sözleşme uzatılmaması gerekir diye düşünenlerden olduğumu söylemeliyim. Ancak
yeni yabancı kuralı ile yedek kulübesinde oturmalı mı? Sorusu henüz bende de
cevaplanmadı.
Gol sonrası
sakinleşen takım önde basmak konusunda ısrarcı olmadı. Zaten yaş ortalaması
yüksek olan bir takımın bu presi uzun süre yapması mümkün değildi. Bu tempo
ayarlama ve takımda forvet ile defans arasında ki mesafeyi ayarlama konusunda
Egemen çok önemli bir yer tutuyor. Kadlec veya Bekir oynadığında Egemen
tarafında sürülmeye alışmış Alves'in ne kadar dengesizleştiğini görüyoruz.
İkinci yarıda da durağan bir oyun varken oyunu sahasında kabul eden Fenerbahçe
kontradan Diego ile gole de yaklaştı
ancak Brezilya'lı müsait durumda bitiremeyerek umutlananların umudunu yemeye
devam etti. İkinci gol ise maç boyu Babel'e büyük üstünlük kuran Gökhan etkili
bindirmesi ve iki kişiyi geçerek yaptığı asist ile Kuyt'ın yine ayak içi ile
topu tavana göndermesi ile geldi. İyice dağılan Kasımpaşa duran toptan iki
müthiş şut çıkardı ancak kalede ki "HIMBIL" çok güzel iki kurtarışla
oyunun tehlikeye girmesini engelledi.
Takımda Diego ile
birlikte en çok şut çeken ismin Selçuk olması takımın kalitesini mi? Yoksa
Selçuk'un
fütursuzluğunu mu? Gösteriyor emin değilim. Meireles'in sakatlanması ile
oyuna Hasan Ali girdi. Bu sene daha diri bir görüntü çizen Hasan Ali bu forma
şansını hak ediyor. Sol çizgiyi Hasan Ali ve Caner'e emanet eden Kartal Alper'i
ise göbeğe çekerek rakibi kovalayan isim sayısını bir artırdı. Bazı
yorumcuların misal Kemal BELGİN, Caner'i göbeğe de çekebilirdi söylemlerini
okuyorum ancak takımı bu kadar yumuşak kılmanın manasız olacağını görmüyor
olacaklar ki bu yorumda bulunduklarını düşünüyorum.
Galatasaray ise bir
garip Afrika kupasına en az sayıda isim gönderip de en çok mağduriyet yaşayan
kulüp olmayı başardılar. Stoper olarak Semih'i de sakatlığa kurban verince
ellerinde stoper kalmadı. Yine de Hakan ve Koray'ın Afrika kupasında ki Kweuke'nin
yokluğunda iyi iş çıkardığını söylemek lazım. Hakan ilk golde bir de asistin
asistini yaptı ki ancak bu kadar katkı yapılabilir.
Eksiklerden söz
açılmışken Rize'nin de epey sıkıntılı geldiğini söylemek lazım. Bu yüzden
Hikmet hocadan kapalı bir oyunla oyunu kilitlemesini bekliyordum ki o tam
tersine cephesiz açık meydan muharebesini tercih etti. Yani işi oyuncuların
kişisel becerisine bıraktı ki bu bildiğin maçı kaybetmek demekti. Öyle de oldu.
İlk golde Selçuk yarı sahadan gelen topu düzeltip boş durumda ki Sneijder'e o
da kalecinin kapattığı köşeden fileleri bulurken hiçi zorlanmadı. Rize gole
rağmen kapanmamayı sürdürürken Galatasaray'da hızlı oyunuyla pozisyonlar
bulmaya devam etti. Galatasaray'ın verim almaktan başka çaresi olmadığı Bruma
ilk kez bu kadar hareketli gözüktü. Mancini'li dönemde de etkili olduğu
dönemler oldu ancak skora katkı konusunda kısır olması onun ilk 11 oyuncusu
olmasını hep engelledi. Nihayet tabelaya adını yazdırması sevindirici, böyle
oynadığı sürece kimse onun için ödenen bonservis miktarını sorgulamaz.
İkinci yarıda da
karşılıklı atakların olduğu bir maç oldu ancak Rize'nin beceriksizliğine bu kez
Galatasaray'da karşılık verince gol sesi çıkmadı. Maç 2-0 giderken yani skor
olarak Galatasaray'ın bir sıkıntısı yokken neden 3 hafta oynayamayacağı
söylenen Burak riske edildi anlamak mümkün değil. Oyuna girerken
sakatlanacağını maçı beraber izlediğim abime söylemiştim. Hamza hocanın da
dediği gibi bile bile lades olundu. Hatalar yapıldığı kabul edildiği için daha
fazla üstelenmemesi gerekiyor.
Bugün sıra Beşiktaş'ta
sonradan oynamak zordur. Üstelik Ankara deplasmanı her zaman zordur.
Herkese hayırlı
günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder