Öncelikle derbiyi
kazanan Galatasaray'ı tebrik etmekle başlayayım. Çok güzel bir golle
kazandılar. Golün güzelliğine ayrıca değinmek lazım. Selçuk'un çok güzel pası,
Melo'nun çok akıllıca Snejder'e indirmesi ve Snejder'in topun gelişine harika
bir yarım voleyle topu köşeye göndermesi gerçekten güzel bir goldü.
Maçın geri kalanı ise
kocaman bir çöpten ibaretti. Drogba'nın direkten dönen topu ve Burak'ın 2
metreden kaleciye nişanladığı top dışında futbol anlamında hiçbir şey olmadı. Emre'nin
yaşı 33 olmuş hala çocuk gibi tahrik oluyor. Futbol konusunda ki mahareti
beynini kullanmakta olmayınca takımına ihanet eden kişisel sinirini
taraftarlarının hevesinden daha değerli gören bir çocuk ama öyle sevimli
yaramaz bir çocuk değil. Bildiğin pis bir çocuk. Hem beyin olarak hem de
karakter olarak çocuk.
Melo ise başka bir
kültürden başka bir milletten o yüzden onu bu kadar kolay tanımlamak, analiz
etmek mümkün değil. Ama sahada gördükleri anlatmaya çalışırsam Melo için içinde
küfür geçmeyen bir cümle kuramam o yüzden boş veriyorum.
Maçın hakemine
gelince bazı yazarlar gibi yabancı bir hakem yönetseydi şöyle olurdu böyle
olurdu diye düşünmüyorum. Cüneyt ÇAKIR veya Fırat AYDINUS'un yönetiminde
olsaydı Melo'yu da Emre'yi de atar ve maçı rahatlatırdı. Ancak Bülent YILDIRIM
ne yazık ki o meziyetlerden çok yoksun bir karakter. Maçın sonlarında Melo'yu
atması ise komediden öteydi. Maçı adaletle yönetme derdinde değil de polis gibi
sadece idare etmeye çalıştıkları sürece hakemlerimizden bir cacık olmaz. Bu Kadıköy'de
penaltı uyduran hakemler içinde geçerli Arena'da pisliklere göz yumanlar
içinde.
Galatasaray açısından
sevindiğim bir başka konuda Snejder'in maç içinde ki taşkınlıkları oldu.
Normalde sakinliğiyle hatta umursamaza yakın tavırlarıyla bildiğimiz Snejder
dün ki maçta taraftarına şirin gözükmek için karakterinin dışına çıkacak kadar
kavgacıydı. Gökhan'la atıştı, Volkan'la dalaştı yani takımda kalmak istediğini
gösterdi.
Fenerbahçe için maçın
kötülerini yazsak sayfalar yetmez. En istikrarlı katkıyı veren Mehmet TOPAL
bile her zaman ki görüntüsünden çok uzaktaydı. Sow maçta hemen hemen hiç yoktu.
Emenike sadece itiş kakış içinde oldu kaliteden çok ama çok yoksundu. Emre
zaten malum, Caner çok silik ve isabetsiz, Alves futbol dışı işlerle meşgul
olduğunda katkı vermekten uzak, Bekir Egemen'i mumla aratır halde ve Gökhan iyi
gününde değildi.
Galatasaray uzun süre
10 kişi oynayan rakibi karşısında bile geçen seneler ki kadar hücumda etkin
değildi. Hatta duran toplarda ve Semih'in hiç baskı yokken yaptığı anlamsız top
kayıplarında beraberlik golünü bile yiyebilirdi. Takımın o seviyelerden bu
kadar zor gol atan bir takıma dönüşmesi işlerin yolunda gitmediğinin en büyük
göstergesi.
Selçuk olayında ise
Mancini maç boyunca uğraştığı takımın bence en önemli oyuncusunu delirtmeyi
başardı. Bir pozisyonda soldan Telles veya Sneijder'e niye pas atmadığını
sorgulayacak kadar ileri dahi gitti. Selçuk akıllı bir oyuncu ama Mancini ile
anlaşamadığını anlamak o kadar da zor değil. Takımın kanalında hocayla aramda
sorun yok diye gereksiz bir beyanat vermeye gerek yok, çünkü kimse yemiyor. Sahayı
o şekilde terk edişi de sakatlıktan çok daha şeyi anlatıyor. Terim ile
arasından su sızmayan Selçuk aynı desteği Mancini'den göremeyince önce moral
olarak sonra ise oyun olarak çöktü.
Bu maç ne getirir ne
götürür. Cezalılara bakarsak Emenike, Gökhan Gönül, Emre, Mehmet Topal, ve
Alves cezalı haftaya önemli bir Antalya maçı var. Küme düşme hattında ki
Antalya son barutunu kullanıyor. Şampiyonluk hala bir el uzatma mesafesinde ama
iki maç üst üste puan kaybını ve sonrasında ki Beşiktaş maçını tolere etmek
kolay olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder