Hafta sonu oynanan maçlardan sonra genel bir değerlendirmelerin yer aldığı Pazartesi yazılarıyla öne çıkanları belirtmek isterim.
Cuma gününden başlarsak eğer Almanya liginde Sercan’ın maçı vardı ama ne Sercan göze batacak bir top oynuyor ne de takımı G.Fürth izlenesi bir takım. Mainze’ı deplasmanda 0-1 yendiler. Ama günün ve haftanın bence en iyi maçı Süper Kupa finalinde ki A.Madrid Chelsea karşılaşmasıydı. Şampiyonlar ligi ve Avrupa ligi şampiyonunun karşılaşmalarını nedense genelde Avrupa ligini kazanan takımlar kazanır kuralı bu sene de değişmedi. Değişen tek şey kupa 1’i kazanan takımın ilk defa bu kadar ezilmesidir. Maça alıştığının aksine önde başlayan Chelsea bunun cezasını kalesinde ilk yarıda 3 gol görerek yaşadı. Falcao sen nasıl bir forvetsin öyle. İlk yarıda 3 tane attı hem de 3’üde farklı goller. İlk golde defansın arkasına koşu yapan Falcao kalecinin hareketini de görerek savunmaya rağmen topu kaleye yolladı. 2. Golde kısa paslar sonrasında topu önünde bulan usta forvet bu sefer nereye vuracağını göstere göstere vurdu ne kaleci ne de savunma çaresizce olanı izledi. Son golü ise tamamen fırsatçılık ve doğru yer almayla alakalıydı. Geçen sene başında 40 milyona alınırken ben dahil pek çok kişi bu rakamı abartılı bulmuştur. Ancak şimdi itiraf etmek gerekirse 60 istesinler yeridir. İnanılmaz aç ve kaliteli bir forvet. Chelsea’de ise Di Matteo geçen sene aldığı kupa 1’in keyfini uzun süre süremeyecek gibi gözüküyor. Yaşlanan Lampard’a ısrarla forma şansı vermek zorunda kalan genç çalıştırıcı bunun karşılığında kaptandan pek verim alamıyor. Bu tarz büyük kulüplerin bu çeşit bir vefa göstermesi romantik olsa da takıma zarar vermeye başladığını kabul etmek gerek. Lampard bir süredir bu seviyenin oyuncusu olmadığını ( en azından fizik olarak) bağırıyor. Artık duymak gerek. 90 dakika sahada kalan Arda maçın adamı olmasa da iyi bir oyun oynadı. Maçın son 5 dakikasında Falcao’ya alkış olsun diye oyuna giren Emre bir pozisyonda gole çok yaklaşsa da adını skor tabelasına yazdıramadı. Bu 5 dakika bile kendisine 2. Süper kupa zaferini kazandırmaya yetti.
Bireysel Uluslar
arası kupa sıralamasına bakarsak eğer. EMRE
BELÖZOĞLU 1 UEFA 2 SÜPER KUPA ARDA
1 UEFA 1 SÜPER KUPA FATİH TEKKE 1
UEFA 1 SÜPER KUPA ile sıralanıyor. Fatih Tekke’de Zenit’te oynarken bu
mutluluğu yaşamıştı. Üstelik final maçında 11’de başlamış 1 asist yapmış ve
etkili oynamıştır. Süper kupa finalinde ise M.United’ı yenmişlerdir. Ancak
forma giymemiş kadroda yer almıştır.
Cumartesi
günü maçlarından ise yeni transferleri ve yeni hocasıyla iddialı bir kadro
kuran Tottenham bu kadronun karşılığını henüz alamadılar. En son Lyon’dan
kaleci Loris’i alan Tottenham Villas Boas’tan beklediğini bulamadı. Takımda
ciddi bir gol atamama sıkıntısı var. Modric’i Real’e 35 milyon Avroya sattıktan
sonra gelen parayı etkili kullandıklarını söylemek güç. Bu haftada evlerinde
1-0 öne geçtikleri maçta Norwich ile 1-1 berabere kaldılar. İngiltere’den devam
edersek City geçen sene son dakika şampiyon olurken karşılaştığı QPR’ı yine
evinde ağırladı. Bir ara zorlansa da maçı 3-1 kazandı. Bu sene yine
şampiyonluğun en büyük favorisiler. Biri formsuz olsa birisi mutlaka çıkıyor.
Şampiyonlar liginde alt torbadan girmesi ile Real Madrid’in olduğu gruba
düştüler. Morinho maçta rakibini bizzat kendisi izledi. Pazar günü Liverpool
Arsenal maçı vardı. Benim gözlerim özellikle Nuri’nin üzerindeydi. İlk 11’de
sahne alan Nuri ilk maçında ne fizik olarak ne de kafaca henüz hazır değildi.
65. Dakikada oyundan alındığı maçı Arsenal deplasmanda Podolski ve Cazorla’nın golleriyle
0-2 kazandı. Arsenal’de Cazorla etkili oyunuyla göze batarken yeni forvet
Giruo’nun epey mesafe kat etmesi gerekiyor. Liverpool’da ise Chelsea’de ki
sorunun bir benzeri var S.Gerard artık fizik olarak geriye gitmekte ondan ne
kadar verim alınabileceği ise tam bir antrenör mahareti gerekiyor.
Antrenör mahareti deyince aklıma Lucescu
geldi. Azeri kanalından yayınlanan maçta evinde D.Kiev’i 3-1 yendi ve 2.sırayla
arasında 5 puanlık bir fark açtı. Fener’in başına böyle bir hoca lazım ama çok
zor sanırım. İngiltere’den son maçımız ise Galatasaray’ın rakibi M.United Southampton arasındaydı. M.United geçen senelerde ki
gibi bir görüntü vermese de kazanmaya devam ediyor. Geçen hafta Rooney’i
kaybeden takım yeni transfer Van Persie’nin 3 gol atıp bir penaltı kaçırdığı
maçı 3-2 kazandı. Henüz sezon başı ve takım toparlayacaktır diyelim.
Galatasaray’ın ilk maçı deplasmanda M.United ile oynayacak olmasını hala
avantaj olarak gördüğümü belirteyim. Bu zamanlarda oynamak form tutmuş bir
takımla oynamaktan her zaman daha iyidir.
Almanya liginde ise son şampiyon Dortmund
deplasmanda Nurberg ile oynadı. Baskılı ve istekli oyuna rağmen 1-1 berabere
kaldılar. Onlarda bu sene eski tatları yok yeni gelen Reus’a rağmen ayrılan
Kagawa’yı arıyor gibiler. Ama haklarında net bir hüküm vermek için erken. Son 2
yılın kaybedeni B.Münih ise evinde Sturtgart ile karşılaştı. 0-1 geriye düştüğü
maçta 6-1 kazanarak Sturtgart’ı attığına atacağına pişman etti. Geçen hafta
sürpriz yapabilirler iyi takım dediğim Wolfsburg bu hafta evinde Hannover 96’dan
4 gol yediler. MaşaAllah dediğim 3 gün yaşıyor: ) Fenerbahçe’nin rakibi
B.Mönhen. ise F.Düseldorf ile deplasmanda
0-0 berabere kaldı.
Fransa
liginde PSG nihayet kazandı. Deplasmanda 1-2 kazanan Ancelotti biraz olsun
nefes almıştır. Hem Avrupa’da hem de ligde dişe dokunur bir şeyler yapmaları
lazım. Özellikle ligde açık aradan başka türlüsü kimseyi tatmin etmez. Geçen
senenin şampiyonu Montepie ise kaybettiği oyunculardan sonra eski tadı yok.
Fenerbahçe’nin rakibi Marsilya evinde 3-1’lik bir galibiyetle yoluna firesiz
devam ediyor.
İtalya’da
Juventus transfer döneminde iki oyuncusuna 18 milyon Avro vererek zayıflattığı
kadrosuyla Udinese deplasmanına gitti. 1-4 gibi fiyakalı bir skorla döndü.
Geçen sene mağlup olmadan şampiyon olan Juve bu sene de kan kaybeden Milan ve
takımı bir türlü toparlayamayan İnter önünde açık arayla favori. Roma biraz
toparlar gözükse de ( deplasmanda İnter’i 1-3 ile geçtiler. Az Tv verdi yayını)
onlarında nefesleri nereye kadar yetecek kestirmek zor.
İspanya’da Real
Madrid 3. Haftada nihayet kazandı. 2 gol atan Ronaldo henüz 3 senesinde 150 gol
atmış oldu. Ama asıl sıkıntı bu sabah basına yansıyanlara göre Ronaldo’nun
Real’de mutlu olmadığını açıklaması olmuş. Dünya üzerinde Messi’yi
alamayacağınıza göre en iyi futbolcuyu hoş tutamamış olmak Real için bile kötü
haber sene başında üstelik transfer dönemi bittikten sonra gelen böyle bir
açıklama sene sonunda ya Avrupa kupası ile yada Ronaldo’yla yolları ayırmakla
biter. Yani iki tarafa da çekilebilecek bir açıklama olmuş. Madrid seyircisi
sanırım önümüzde ki 1-2 ay ona daha bir yakınlık gösterecektir. Barcelona
cephesinde değişen pek bir şey yok. İyi oynamıyorlar. Ama bir şekilde
kazanıyorlar. Adrian’ın golü de görülmeye değer bir gol olmuş. Rakip
Valencia’da ise garip bir tatsızlık var. Geçen sene maçlarına denk geldiğimde
Topal oynuyor mu diye bakmaksızın izliyordum. Bu sene ise aramızda ciddi bir
soğukluk var. Neden bilmiyorum ama maçlarına denk gelsem de izlemek gelmiyor
içimden. A.Madrid’in maçı süper kupa maçı olması sebebiyle önce Pazartesiye
sonra milli takıma gitmesi gereken 7 oyuncu sebebiyle de eylül sonuna
ertelendi. Diğer başaltı takımlarında ise tat almak pek zor. Sevilla ve Malaga
giderek sıradan takımlar olmaya doğru gidiyor.
Kendi
ligimize dönecek olursak. Futboldan giderek uzaklaşıyoruz demektir. Haftanın
ilk maçında Gençler ve Ordu 1-1 berabere kaldı. Cuper tipik bir İtalyan gibi
yönetiyor takımı Arjantinli olması ne kadar tezat. Evinde bir şekilde kazan
deplasmanda ise yenemiyorsan da yenilme. Zor gol yiyorlar sanırım üst sıralarda
yer bulacaklardır. İlk 6 takımı arasında olurlarsa sürpriz olmaz. Gençlerbirliği
ise garip bir takım rakiplerine korku vermiyorlar ama teslimde olmuyorlar. Bu
çizgileri sene sonuna kadar sürerse en fazla ilk 10 olur. Fazlası olmaz.
Aynı gün ki 2. Maçta Mersin evinde Eskişehir’i
ağırladı. Hocası böyle giderse kovulur dediğimiz Eskişehir maça 0-1 önde
başladı desek yeridir. Henüz 50.saniyede geçen senenin formda oyuncusu Camara
ile golü buldular. Mersin golü çıkarmak için yoğun çaba da sarf etse de
Nobre’nin eski formundan uzak olması buna imkan vermedi. Eskişehir rakibin
arkada bıraktığı boşluklardan iyi faydalandı ve maçı 1-3 kazandı. Transferin
son gününde kadrosuna Necati’yi katan Eskişehir hem Batuhan’ın yokluğunu
doldurdu hem de takıma bir seviye atlat. Yeni alınan Nihui Ersen Martin
ayarında biri Necati gelir gelmez formayı alacaktır. Önde Camara ve Necati
arkalarında Alper,Tello, Hürriyet, Erkan Zengin 4’lüsü hem işçi hem sanatçı
oyuncular olarak etkili gibi duruyor. Orada ki sıkıntı oyuncu kalitesinden çok Avrupa
maçları gereği erken form tutma zorunluluğu ve antrenörle oyuncular arasında ki
ten uyuşmazlığı.
Cumartesi maçlarından İBB ile Antalya
olimpiyat stadı garabetinde oynadılar. Belediye için her yer deplasmanken
Antalya bu sene ne yapacağı belli olmayan kapalı bir kutu. Geçen sene ilk
yarıda topladıklarıyla son hafta kümede kalan Antalya bu sene Necati’nin
yokluğunda Tita’nın sırtına binmiş gidiyor. Forvetlerinde artık süper ligin
kaşarlarından sayılan Iasac var. Ve maçın tek golünü o attı. Henüz 17 yaşında
annesinin imzası ile Gençlerbirliğin’de profesyonel olan genç Nijeryalı
sırasıyla Trabzonspor ve Manisa’dan sonra Antalya’ya geldi. Dahası henüz 24
yaşında.
Benim bu sene çok şeyler beklediğim Kayseri ısrarla
kötü sonuçlar almaya devam ediyor. Kötü oynuyor demek istemiyorum ama alınan
sonuçlar hiç iyi durmuyor. Shota’yı insan olarak da futbolcu olarak da
beğenirim. Ama beğenmek yetmiyor artık takımın bir çıta atlaması gerekiyor. Bu 3.
Senesi ve hala bir oyun planından söz etmek zor. Tamam her sene önemli
oyuncuları ellerinden gitti ama kalan isimlerde hiç de boş değil. Yeni transferlerden
Bobo ligin kalburüstü golcülerinden yada 2. Ligden genç bir oyuncuya Okan
Yokuşlu’ya 1milyon Avro’dan fazla para verebiliyorlar. Ama bir türlü o eşik
atlanamıyorsa ilk yapılacak şey hocayı harcamak olur. Bu haftada evinde öne
geçmesine rağmen 90’da penaltıyla Akhisar bld.’ye yakalandı. 1-1 Akhisar için
çok iyi sonuç olduğu kadar Kayseri içinde yıkıcı. Maçın hakemi Fırat Aydınus’tu
öyle bir diyalog kuruyor ki oyuncularla evinde 90’da penaltı da verse hakeme
inanıyor ve itiraz etmiyor. Cüneyt Çakır iyidir hoştur da Fırat Aydınus iyiden
öte hakemdir.
Beşiktaş evinde
Galatasaray maçıyla bu sene iyi şeylerde sunabileceğini göstermişti. Karabük maçı
ise bunun ne kadar ciddi olacağına dair bir kanıt maçıydı. Maçı 90 dakika
izleme şansı buldum. İlk yarıda maça ilk 11 başlayan Batuhan’ın Fernandes ile
uyumu takımına 2 gol kazandırdı. Uğur’un her sene en fazla 3 tane yaptığı bindirmelerden
bir tanesi de bu maça denk gelince zor geçmesi beklenen maçı ilk yarıda
kopardılar. Takım kaliteli değil belki ama istekli ve diri oynuyor. Kalite işlerini
de Fernandes üstleniyor ki şu ana kadar fena da gitmedi hani.
Günün son maçı ise saha bakımından dolayı
İzmir’de oynayan Elazığ ile Kasımpaşa arasındaydı. İlk hafta Fener’den puan
çalan Elazığ Kasımpaşa önünde neredeyse hiç varlık gösteremedi ve maçı 0-3
kaybetti. Maçta ki 3 golü atan Uche ilk golde olduğu gibi hem becerikli hem de
3. Golde olduğu gibi şanslıydı. Elazığ ise ilk antrenör değiştiren ekip
olabilir. Bülent Uygun hem antipatik hem de kulübü inanılmaz bir maliyetin
içine soktu. Yapılan bunca transferden sonra küme düşme hattında geçirilecek
bir sene kendisinin sonu olur.
Pazar günü son maç Gaziantep ile Trabzonspor
arasındaydı. Hafta içi Avrupa maçında moral ve enerji kaybeden Trabzonspor
Antep deplasmanında da yara aldı ve maçı penaltıdan yediği golle 1-0 kaybetti. Penaltı
penaltı gibi olmalı derler ya Antep’in penaltısı da ucuzdu. Futbolcuya bir
müdahale var ama öyle kötü düşüyor ki sırf öyle düştü diye vermem o penaltıyı. Trabzonspor
da bir değişiklik gelecek gibi geliyor. Bu ya hoca değişikliği yada başkan
değişikliği olur ama bir değişiklik şart Şenol hocanın pek keyfi kalmamış gibi.
Üst yönetici pozisyonuna geçiş yaparsa daha faydalı olabilir.
Galatasaray
maçıyla ilgili olarak da Bursa benim beklediğimden çok daha fazla tehdit etti
Galatasaray’ı. Bunda Galatasaray’ın hala defansif sıkıntıları olması da etken
tabii ama o seyirci önünde bunu yapmak hiç kolay değil. Üstelik Trabzon gibi
onlar da hafta içi mesaisinde hem moral hem de enerji kaybettiler. Maça için bir
şeyler diyecek olursak Umut yine fırsatçılık ile kaleye giden topa ayağını
uzatarak tabelaya adını yazdırdı. Twente maçında Ömer yaptığı salaklığın bir
benzerini de bu kez İbrahim yaptı. 3. Golde kaleciye bırakması gereken yada
kalecinin hiç oralara çıkmaması gereken yerde çıkmasıyla Burak’a ilk
Galatasaray golünü atıp 2 farkla öne geçmesini sağladı. Amrabat bu maçta
sonradan oyuna girerek iyi bir katkı verdi. 2.golde ki iştahı ve ısrarı golü
getirdi. 3.golde İbrahim’e baskı yapıp Burak’a asist yapan da oydu. Ujfaluji’nin
hafta içi ilk yarıyı kapatmasıyla stoper arayışına giren G.Saray transferin son
günü bu açığını doldurmazsa sene içinde daha çok başı ağrıyacaktır. Hamit hala
istenen düzeyde değil. Kritik Hollanda maçı öncesi ihtiyaç duyulan birisi form
tutması iyi olur. Burak’ın geçen hafta herkes üstüne gittiği için bu hafta gol
atması özgüveni anlamında faydası olmuştur.
Haftanın son
maçı olmasa da bu yazının son maçı Sivas deplasmanın da Fenerbahçe’nin maçı
olacaktır. Maçı 90 dakika izledim. İlk yarıda Fener gerek Alex ve Kuyt ile
etkili pozisyonlar buldu ancak gerek beceri ve kalite yoksunluğu ile bunları
harcadı. İkinci yarı ise tam bir komediydi. Aykut hoca bir takım nasıl izlenir
onun dersini verdi. İlk yarı iyi oynarken golü bulamayan Fener ikinci yarıya
felaket başladı. Özellikle sağ bek Gökhan Gönül takımın en kötülerindendi. Sow
bir o kadar etkisiz ve pas alamayan bir yapıdaydı ki niye oynuyor diye sormadan
duramadım. Ama asıl sorun Aykut hocanın bu 3. Senesinde hala ne oynadığını ne
oynatmak istediğini kimse anlamadı. Kafanızda bir şablon olur ona uygun
oyuncular alır ve ona göre oynamaya devam edersiniz. Normalde olması gereken
budur ancak Aykut 15 dakikada bir oyun değiştiriyor. Kimin ne oynadığının yada
bunu uzun süre yapmasına imkan yok. Dedim ya maçın ilk yarısı iyiydik diye
Hasan Ali ilk defa etkili bindirmeler yaptı. İçeri girdi. Şut çekti. Ama oyundan
alındığı ilk maçta bu oldu. Hem de yerine 15 dakika önce sol önde oyuna
dinamizm katsın diye alınan Caner geçerek kenara alındı. Yani Aykut oyuna 15
dakika önce aldığı Caner’i bu kez sol beke çekerek yaptığından vazgeçti. Böyle bir
saçmalık olmaz. En ufak bir oyun planı yok. Kaç sene oldu hala Aykut transfer
yapacağız diyor. Bugün borsaya bildirildiğine göre Meireles Chelsea’dan 10
milyon bonservis ile transfer oldu. Bakalım o takıma ne katacak. Her transfere
göre takım değişmemeli. Takımda bir tek Gökhan Gönül’ün yeri sağlam o da
kendisi sağlam değil sürekli sakatlanıyor. Başka herkes her yerde oynadı. Dün Topal
sol içte oynayarak bir nevi Emre’lik yaptı. Ben Emre’ymiş Alex’miş derdinde
değilim. Banane kim oynarsa oynasın. Sorun zaten Emre Alex değil Baroni hiç
değil ama onların yerine bunlar oynuyor ve ortaya bu çıkıyorsa o zaman herkes
konuşur da konuşur. Sende dinlersin. Yolla şu Alex’i de sende kurtul yoksa en
çok senin başın ağrıyacak. Takımda eksik çok dakika 85 olmuş umut olsun diye
emekliliği yaklaşan Semih giriyor oyuna. Ama iki defansif orta saha ile
oynamaya devam ediyoruz. Selçuk maçın sonlarında Gökhan’a enfes bir pas attı 50
metreden. Ama Gökhan o topu dağlara taşlara harcadı. 2 dakika sonra o enfes
pası yapan Selçuk yine aynı Gökhan’a 5 metreden pası atamayıp topu taca attı. Seyirci
de bastı kahkahayı. Haksız da değiller bende rakip olsam gülerim. Selçuk o 50
metre pası da atma istemiyorum o 3 metreden topu da dışarı atma. 8 senedir bu
takımda artık ayrılması gerekmiyor mu? Mehmet Topuz fizik gücü inanılmaz iyi
bir oyuncu tekniği de Selçuk’tan aşağı değildir. Ama o bölgede neden ısrar
edilmez anlayamıyorum. Stoch’tan böyle son 20 dakika faydalanacaksın madem niye
satmadın o halde müşterisi varken Rusya’ya. Daha sorulacak çok soru var ama
Aykut Hoca kaçına tatmin edici cevap verir bulmak zor. Alex ile aramda sorun
yok demesin. Şu sebepten oynamıyor desin tatmin etsin. Yoksa herkes gerekli
gereksiz konuşur. Sahadan çıkarken alkışladığın adam yüzüne bile bakmıyorsa ya
utandığındandır yada sallamadığından bence ikincisi sizce…
Başınızı şişirdiysem
affola…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder